16 Temmuz 2009 Perşembe

Ulusa Çağrı

Ulusa Çağrı

Çağımız bilgi çağı, iletişim çağı… Artık hiçbir şey gizli, ya da üstü örtülü kalmıyor.  Her gün internet sitelerinde onlarca haber ya da araştırma ürünleri izliyoruz. Bir kısmı asparagas bile olsa her gün onlarca konu hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Vatansever Türk vatandaşları olarak, ülkemiz ve ülkemizin geleceği hakkında her gün yüzlerce internet ürünü oluşturuyor, izliyor, naklediyoruz. Tüm bu çalışmalarımızın sonucunda vatanımız için, ülkemiz için, bayrağımız için, milletimiz için faydalı bir şeyler yaptık diyoruz. Acaba doğru mu söylüyoruz? Yoksa kendi söylediklerimize sadece kendimiz mi inanıyor, kendi kendimizi mi kandırıyoruz?

1 - Son yüz yıldır, ABD ve diğer emperyalist Avrupa ülkeleri ile bu ülkelerin kontrolündeki NATO, BM ve AB gibi askeri ve sivil karar örgütleri ve onların kıyamete kadar işbirlikçileri olan pagan tabanlı gizli örgütler tarafından yönetiliyorlar. Bu yapıların tamamının son hedefi, bir şekilde yeni dünya düzenini kurmaktır. Bu nedenle emperyalist ve pagan gizli örgütler sürekli bir işbirliği içinde çalışmaktadırlar. Çünkü inandıkları öğretiler onlara kıyamete değin işbirliği içinde olmalarını söylemektedir.

2 - Amaçlarına ulaşmak için ilk yapmaları gereken şey, kuracakları düzen önündeki en büyük engel olarak gördükleri, bölgede yer alan ulus devletleri ortadan kaldırmaktır. Ulus devletleri ortadan kaldırabilmenin tek yolu, bu ülkelerdeki milliyetçi toplumları çözerek, dejenere edilerek bölünmüş ve savunmasız bırakılmış din ya da etnik tabanlı küçük devletçikler oluşturmaktır.

3 - Bu amaca yönelik çalışan emperyalistler ve pagan örgütlerin en büyük avantajı, kendi öğretileri uyarınca, yaptıkları her işi gizli yapmalarıdır. Kendi öğretilerinin gereği olan gizlilik, onlar için büyük avantaj olup, içine girdikleri her toplum ya da topluluk içerisinde kaybolma, ve serbestçe hareket edebilme özgürlüğü sağlamaktadır.

4 - Ezici üstünlüklerine karşın Çanakkale ve Kurtuluş Savaşında Türk Milletinden gereken askeri dersleri alan emperyalist ve pagan örgütler, hedeflerine savaş dışı yöntemlerle ulaşmak için bölge ülkelerinde sadık işbirlikçileri edinmişlerdir. Bunlara hizmet eden işbirlikçilerin en önemlileri dinler arası dialog maskesi altında, tamamen emperyalist ve pagan öğretilere hizmet eden hizmet eden dejenere edilmiş dini örgütlerdir. Bunların başında F. G cemaati gelmektedir. F. G cemaati dışındaki birçok dini cemaat de bilerek ya da dine hizmet ettiğini zannederek  emperyalistlere hizmet etmektedirler.

5 - Diğer işbirlikçileri yıllar içerisinde kendi örgütleri içerisinde beyinlerini yıkayarak eğiterek toplum içine soktukları vatansız, milliyetsiz, dinsiz; para babalarıdır, işbirlikçi medyadır, sivil toplum örgütleridir. 1983 den bu yana CIA' nın yerini alan NED, ABD nin ulusal demokrasileri koruma projesini hayata geçirmek adına hedef ülkelerdeki yüzlerce sivil toplum örgütü, medya kuruluşu ve üniversitelere milyonlarca dolar kaynak aktarmaktadır.

6 - Bir diğer işbirlikçileri yine kendi örgütleri içerisinde eğittikleri, ya da dünyevi menfaatler karşılığında satın aldıkları sivil tolum liderleri, politikacı, bürokrat, rütbeli ve rütbesiz devlet adamlarıdır. Ülkemizdeki medya, bürokrat kadroları, siyasi parti örgüt ve liderleri, yüksek rütbeli subaylar, sivil toplum ve finansal kurum liderleri, üniversiteler, belediye başkanları arasında bunlardan bulmak giderek artan sayıları nedeni ile hiç de zor değildir. 

7 - 1919 da Ulu Önderimiz bu döngüyü kırarak Türk milletinin milliyetçi, vatansever ve kahraman özelliklerini ön plana çıkararak Ulusal Kurtuluş Savaşımız sonrasında bir ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyetini kurdu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti' nin kuruluşu emperyalistler ve pagan örgütlere tarihleri boyunca indirilmiş en önemli ve en son darbeydi. Bu nedenle emperyalist ve pagan örgütlerin yönetimindeki ülkelerin hiçbiri Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş belgesi olan Lozan anlaşmasını kabul etmediler. ABD kongresi bunu açık olarak belgelerken, diğer emperyalist Avrupalı ülkeler, varlığını kağıt üzerinde kabul ettikleri Türkiye Cumhuriyeti Devletini, gerçekte kabul etmediklerini, bulundukları her ortamda artık rahatça dile getirebilmektedirler.

8 - 1919- 1938 döneminde, yani Atatürk' ün büyük önsezisi ve zekası sayesinde amaçlarına yönelik her teşebbüsleri başarısız olan emperyalist ve pagan örgütler, onun vefatı sonrasında 11 Kasım 1938 tarihinden bu yana, ülkemize her türlü fırsatı değerlendirerek girmeye başlamışlar ve 71 yıldır amaçlarına ulaşmak için adım adım ülkemizi ele geçirdiler. Şu anda tam da Büyük Önderin gençliğe hitabesinde söylediği noktaya gelmiş bulunuyoruz.

9 - Ülkemiz bugün tüm bu saydığımız faktörlerin etkisi altında emperyalist ve pagan örgütlerin son hedefine doğru giderek artan hızla ilerlerken bizler, yani Büyük Önder' in kurduğu devleti emanet ettiği bizler ne yapıyoruz, ya da ne yapmamız gerekirken ne yapmıyoruz.

İsterseniz birlikte düşünelim…

1.    Büyük Önderimiz 19 Mayıs 1919 da Samsun' a çıktığı gün arkadaşları arasında sol ya da sağcı var mıydı ? Amasya' da, Erzurum' da, Sivas' da, Ankara' da tartışılan ve ülkenin geleceğini ilgilendiren onlarca konu arasında sağ ya da solculuk kavramları var mıydı ? Yoktu. Belki bir kaçınız o dönemde gündemde olan Sovyet devriminden ve devrimin komşu ülkelere yansımasından etkilenen az sayıda Türk vatandaşından bahsedebilir. Ancak bu konuda bizzat Atatürk' ün kendisinin komünizm' e karşı tavır aldığını, ve bu karşı tavrın nedenlerini de yine kendisinin açıklamasını yadsıyamayız. Yine Atatürk' ün sayesinde bu gelişmelerin hiçbir zaman toplumsal boyuta taşınmadığını da söylemeliyiz. Ama biz ne yaptık. O' nun ölümünden sonra komünizm' in katı devletçiliğini aldık, önce Atatürk' e mal ettik. Sonra Atatürk' ü biraz sola çektik, Atatürk solcuydu dedik. Hatta daha da ileri gittik, Atatürk' ü neredeyse Che ile, Lenin ile özdeşleştirdik. Niçin yaptık bunları acaba hiç düşündünüz mü ? Ya da bunları bize niçin yaptırdılar ? Bu yaklaşım Atatürk öldükten sonra ülkemize giren pagan örgütlerin ve emperyalistlerin ilk numarasıydı. Emek, iş ve ücretten bahsederken, halkların özgürlüğünden bahsederken, ezilenlerin, sömürülenlerin kurtuluşundan bahsederken, esas amacın ülkemiz insanını kamplara ayırarak bölmek ve parçalamak olduğunu nasıl maskeleyeceklerdi ? Tabi ki yüce önderimizin ismini kullanarak. Yoksa Atatürk' ün çocuklarını nasıl kandırabileceklerdi ki?

2.    Atatürk isminin arkasında yapılan sol manevraların bir karşıtı da olmalıydı. Bir toplumu ikiye bölecekseniz iki ayrı parça oluşturmanız gerekli, öyle değil mi ? Emperyalist ve paganlar da öyle yaptılar. Üstelik avantajları da vardı, öyle ya 1919 dan bu yana daha 20 sene olmuştu ve o dönemlerde kendi hizmetlerinde olan bir kısım vatansız, milliyetsiz, dinsiz ve şerefsiz işbirlikçilerinin önemli bir kısmı halen hayatta idi. Hemen onlarla ilişkiye geçerek sola karşı bir sağ blok oluşturmaya başladılar. İlk zamanlarda sadece Osmanlılık ve hilafeti sahiplenen bu blok, sonraki yıllarda toplum üzerinde yeterli etki sağlayamayınca, yeni bir manevra ile Atatürk' e sarıldı. Ancak Atatürk' ün sosyal devlet ve halkçılık söylemlerini onlardan önce sol blok kapmıştı. Onlarda hemen Milliyetçilik ve Türkçülük söylemlerini sahiplendiler. Yaşasın, artık bir de sağ blok oluşmuştu, hem de sapına kadar Milliyetçi ve Türkçü. Emperyalist ve paganlar mutluluktan uçuyorlardı. Bu sayede ülkemizin altını istedikleri gibi oydular, gündemi kendileri belirleyerek tüm örgütlenme ve içimize nüfuz etme çalışmalarını maskelediler.

3.    Geldik üçüncü aşamaya. Hem sağ hem de sol Atatürk' ten bir şeyler taşıyordu. Atatürk ise emperyalistlerin, emperyalist ve paganların en büyük düşmanıydı. Ülkemizin bölünmez bütünlüğünün teminatıydı. Türk milletini bir arada tutan görünmez zamktı. Sağ ve sol diye ne kadar uğraşsalar da Atatürk ortadan ikiye ayrılmadı. Dejenere edilerek Atatürk' e karşı savaştırılacak diğer sermayeleri dindi. Baktılar ki Atatürk ortadan ikiye ayrılmadı, emperyalist ve pagan örgütler, kendi Protestan ve din dışı yaklaşımlarını bize enjekte etmeye başladılar. Çünkü, Atatürk' e karşı kullanacakları diğer sermayeleri dindi. Önceleri radikal dini akımları pompalayarak şişirdiler. Bu konuda en büyük yardımcıları da ne yazık ki Ata ocağı ordumuzun bağrından çıkan işbirlikçileri, 12 Eylül komutanları oldu. Kendi planladıkları 11 Eylül sonrasında, kendi palazlandırdıkları radikal dinci akımları gösterip korkutan ( Fadime- Müslüm olayını, Şevki Yılmaz' ı, Sincan' ı, Kayseri' yi, Aczimendileri, mezar evleri hatırlayın ) emperyalist ve paganlar,yine işbirlikçilerini kullanarak Türk ulusunu ılımlı İslam' a razı etmeye soyundular. Bu arada emperyalist ve paganların bir diğer kazancı, kendi öğretilerinde en büyük düşmanları olan yüce İslam dinini de dejenere ederek tahrip etmek oldu. Dinler arası dialog safsataları ile tüm dinleri birleştirip kendi öğretileri gereği olan " tek dünya dini " amaçlarına da yaklaşmış oldular böylece. 

4.    Artık bugünü yaşıyoruz. Bu gün bir ülkemiz var. Bölünmenin eşiğinde. Örfü, töresi, geleneği, dini, ana dili tahrip edilmiş. Okullarında çocukların 6 yaşında yabancı dil öğrenmeye başladığı, konuşulan dilin üçte biri yabancı kelimeler olan, insanların Türklüğünden vazgeçmeye neredeyse hazır hale getirildiği, para ile namusun, bahşiş ile vatanın pazarlandığı, şehit kanları ile alınan topraklarımızın, kendi vatandaşlarımız tarafından karış karış güle oynaya satıldığı bir ülke.

5.    Soğuk kuyu lastiği giymeyeceğiz diye, Avrupa Birliğinden daha çok tarla bahşiş ve bağış alacağız diye, ABD den daha çok kredi alıp daha rahat yaşayacağız diye ülkemizi kendi elimizle altın tepside sunduğumuz ılımlı İslamcı bir partimiz var. Bu güne değin hizmet ettiği emperyalist ve paganlardan alabileceğini almış, bunun karşılığında verebileceğini vermiş sadık bir işbirlikçi olmanın gönül rahatlığı ile artık sona yaklaştığını bilen bir başbakanımız ve çevresindeki işbirlikçi gurubu var.

6.    Peygamberimizin ve büyük önderimizin ocağı TSK. Kına yakarak, davul zurna ile evlatlarımızı gönderdiğimiz, ancak Atatürk' ten bu yana tüm toplumumuzla benzer bir evrim geçiren, bu güne değin olması gereken noktalarda değil de, çoğu kez yanlış noktalarda olan, şimdiye değin Atatürk'ten miras aldıkları Cumhuriyetimizi kollama ve koruma görevini gereği gibi yerine getiremeyen -kimse kusura bakmasın, eğer yerine getirmiş olsalardı biz bugün bu halde olmazdık-, zaman zaman bizim değil Emperyalist ve pagan örgütlerin çocukları olan ve bugünkü hali ile ne yazık ki milletimize hiç de güven vermeyen bir ordumuz var.

7.    Emperyalist ve paganların son numarası olan Soros'un desteklediği sivil toplum örgütleri ile yine aynı kaynaktan doğan Bilderbergcilerin ve işbirlikçi medyanın teşviki sonucunda meydanlara inen milyonlarca vatansever Türk vatandaşı ve şanlı Türk Bayrağının yapıştırıcı etkisi ile yapışan sosyal demokratlarımız var. Öyle ki yıllardır içlerinde barındırdıkları emperyalist ve pagan örgüt işbirlikçilerinden ayrılmayı beceremeyen, Atatürk' ün söylemlerini ağzına almayı hiç denemeyen, geçmişlerinde taşıdıkları yüz karalarının özeleştirilerini hala yapamayan sosyal demokratlarımız. Sırf milletvekilliği rozeti uğruna emperyalistler, paganlar ve işbirlikçi medyanın kucağında ılımlı İslam' ı iktidara taşıyan, yine bu uğurda 2002 de yapılan her türlü anti demokratik uygulamaya çanak tutan sosyal demokratlarımız.

8.    Yıllardır kullandıkları sahte değerlerin değer kaybetmesi ile ortada kalan, son kullanma tarihleri dolduğu için emperyalist ve paganlar tarafından nadasa bırakılan, tek sermayeleri olan Menderes ve Özal isimleri ile artık kimseyi kandıramayan merkez sağımız var.

9.    Yıllardır ümit bağladığımız MHP' miz var. Belki duruşu ile, söylemleri ile bu gün emperyalist ve paganların karşısında olduğu söylenebilecek, sahip çıkmamız gereken bir kurum. Ama onlar da hala bir çok eksiklikleri barındırıyorlar içlerinde. Söylemler iyi, söylemler güzel, ama sadece sözde kalıyor. Eğer emperyalist ve pagan örgütlere karşı bir savaş açıyorsan ve bu savaşta Türk milletini arkana almak istiyorsan, önce kendi geçmişinle yüzleşerek, geçmişte yapmış olduğun hatalara karşı özeleştiri yapman gerekli değil mi ? Atatürk' ün de bir geçmişi vardı. O da geçmişte bulunduğu noktalarda zaman zaman emperyalizme ve onların işbirlikçilerine hizmet etmişti. Ama O, bir zamanlar yaverlik ettiği Vahdettin' i vatan haini ilan edebilmiş, bir zamanlar komutanı olarak hizmet ettiği olduğu Osmanlı ordusunun üniformasını üzerinden çıkarıp atabilmiş, bir zamanlar birlikte olduğu İttihat ve Terakkicilerinin ülkeye girişlerini yasaklayabilmiş bir liderdi. Bunların hepsi birer öz eleştiri değil de neydi sizce. Geçmişte yaptığın hataların özeleştirisini yapmadan bu savaşa nasıl gireceksin. Bu savaş 2-3 milyon insan ile yapılacak bir savaş mı ? Atatürk Ulusal Kurtuluş Savaşını o zamanki nüfusumuz olan 9 milyon Türk vatandaşı ile yapmadı mı ? Eğer bu gün 75 Milyon Türk insanını arkana çağırıp bir savaşa gireceksen, 75 milyon Türk insanı senden bunu istemez mi ? Beklemez mi?

10. En vatansever partilerimizin söylemi şu: AB ye karşı onurlu duruş gösterilecekmiş ? Elleri, ayakları ve boynu zincirli bir insanın onurlu duruşu nasıl olabilir ?  Büyük önder, İstanbul'u ve İzmir'i işgal eden İngiliz ve Yunanlılar için " geldikleri gibi giderler " derken, bu onurlu duruşu mu kastediyordu sizce? Nitekim Amasya toplantısı sonunda Atatürk'ün önüne de bazı siyasi seçenekler koymuştu, payitaht. Ama Atatürk'e önerilen sadrazamlık dahil tüm bu seçeneklerin ortak paydası, işgal kuvvetlerinin emir ve önerilerine riayet etmekti. Günümüzde de gelecek seçimler sonrası iktidara gelecek her hangi bir tek parti ya da koalisyon iktidarının başka bir şansı var mı sizce? 

Ülkemizdeki yaşadığımız ortamı ve ülkemizin genel durumunu hepimiz biliyoruz.
Başımızda yasal bir hükümet var. 1919 da  da İstanbul' da yasal bir hükümet vardı, ve o dönemde de aşikar mason ve gizli Yahudilerden oluşan yasal hükümet tüm mesaisini İngiliz komiserlerden aldıkları direktifleri yerine getirmekle harcıyorlardı. 
Bugün ülkemizdeki yasal hükümetin icraatları milletimizin küçük bir bölümü tarafından takdirle karşılanıyor ve özellikle bu icraatlardan nemalanan rantiye kesimi, parça parça satılan milli değerlerimizden sağladıkları menfaatleri paylaşan yarasalar, dönmeler, menfaat uğruna uyruğundan bile vazgeçen şerefsizler başımızdaki yasal hükümete alkış tutuyorlar. Tek hedefleri bir an önce AB kapısını aralamak ? 1919 da da İstanbul'daki çoğunluğu Rum, Yahudi ve Ermeni tüccarlar da işgale rağmen Osmanlı'nın halinden son derece memnundular. Yine bu gün çeşitli holding ve çok uluslu şirketlerce satın alınan basın ve medya organları yasal hükümetin icraatlarına hep birlikte alkış tutuyorlar. 1919 da da Babıali basını yasal hükümete alkış tutuyordu. Son günlerde medyanın ve ülkemizin gündeminde olan, bazı gazeteci, emekli asker ve eski bürokratların kurduğu İstanbul merkezli teşkilatlanmalar, çoğunun asker olmalarının verdiği alışkanlıkla, ellerindeki az sayıda silah tutan el ile vatanı kurtarabileceklerini sanan, vatansever ama halktan kopuk organizasyonlar var. Bu arkadaşlarımızın amaçları halis olabilir ama yöntemlerinin doğru olmadığı yaşadıkları fiyasko ile oraya çıkmıyor mu? 1919 da da emekli askerlerin kurduğu Karakol ve Nigahbendler gibi bir takım gizli örgütler mevcuttu, ama onların o gün yaptıkları da yine Atatürk'ün tanımı ile kendilerini telef etmekten başka hiçbir işe yaramıyordu.

Ve bir memleket manzarası verelim isterseniz. Hani Büyük Önder Nutuk' ta yapmıştı ya, işte öyle.

Ankara' da bir meclis. İçinde sevgili vekillerimiz. Hiç birinin amacının ülkemizi emperyalistlerin ve pagan örgütlerin kıskacından kurtarmak olmadığı her hallerinden belli. Devlet bürokrasisi, emperyalist işbirlikçileri ve pagan örgüt üyeleri ile diyalogçu cemaat arasında bölüşülmüş. İki taraftan birisine katılmayan hiçbir Türk vatandaşının işinin rast gitmesi mümkün değil.

İşçimiz, memurumuz, yani şehir ve kasabalı vatandaşlarımız geçim derdinde, geçmişini unutmuş, geleceğinden ümitsiz. Tek derdi arada sırada dağıtılan bahşiş yada ulufelerden biraz pay kapabilmek. Çoluk çocuğunun boğazına bir lokma daha koyabilmek. Çocuğuna bir McDonalds Burger yedirebilmek, bir Barbi bebek alabilmek, bir Levi's pantolon ya da Nike ayakkabı alabilmek.

Esnafımız, ticaret erbabımız iş yerlerine koydukları yabancı isim ve markalarla emperyalist ve pagan örgütlere, onların işbirlikçilerine daha şirin görünme çabası içinde. Küresel sermaye adı altında hazırlanan " isteyen her şeyini satabilir, hatta vatanını bile " oyununu çok seven, her fırsatta bir şeylerini satarak günü değerlendiren ticaret erbabımız. Vergi kaçırarak, devleti biraz daha soyarak, kayıt dışında kalarak, işbirlikçi kadrolara biraz daha yakın olarak ayakta kalabilme derdindeler.

Köylümüz, milletimizin efendisi olan köylümüz perişan halde. Umudu ve beklentisi Dünya Bankasından gelecek bahşişlerde. Tarım ortadan kalkıyor. Onlarda bunun bilincinde. Örfünden, töresinden, ineğinden, koyunundan, tarlasından vazgeçmiş. Tüm varlığını üç otuz paraya almak isteyen emperyalist ve pagan örgüt işbirlikçilerine satmaya hazır. Ve satıyor da. Yahudi ve Yunan bankalarının aldığı toprakları kimler sattı, hiç düşündünüz mü ? Satan sattı, satamayan da inşallah bizimkini de alırlar diye dua ediyorlar. Ellerinde yeşil dilencilik belgeleri ile banka önlerinde okul harçlığı adı altında verilen sigara paralarını alma peşindeler. Aylık erzaklarını da kaymakamlıklardan alabilirlerse değmeyin keyiflerine, onlardan iyisi yok.

Ordumuz, kahraman ordumuz. Peygamber ocağımız, Türk milletinin ana kucağı ordumuz. Emperyalist ve pagan örgütlerin desteklediği sahte Atatürkçülerin isteği doğrultusunda Türk kadınının geleneksel giyim biçimi olan baş örtüsünü orduevlerine sokmayarak Atatürk' e sahip çıktığını sanan, ama baş örtülü kadınların doğurduğu Mehmetlere hiç de hayır demeyen kahraman ordumuz. 1938 den bu yana emperyalist ve pagan örgütlerin program ve organizasyonlarının hep bir parçası olarak, yıllar boyu eğitim ve teknolojik işbirliği adı altında, bu örgütlenmelerle hep yakın olan ve işbirliğini hiç reddetmeyen, ordumuz. Şehit Mehmetler tek tek devrilirken, öncelikli görevi ülkemiz sınırlarını korumak için hala bir yerlerden emir ve müsade bekleyen ordumuz. Atatürk'ten bu yana milletimizin gönlündeki yeri hiç eskimeyen, güvenilirlik ve eminlik sıralamasında her zaman birinci yeri korumuş olan ordumuz.

Bu kısmı dikkatle okuyalım lütfen. Çünkü yazdığım her yazıya, her söylediğime haklısın diyen dostlarımız, arkadaşlarımız ardından " Ama TSK konusundaki görüşleriniz " ile başlayan cümleler kuruyorlar ve öncelikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin ne kadar kahraman olduğunu belirterek bu konuya değinmemi doğru bulmadıklarını söylüyorlar. O zaman soruyorum. Çanakkale' de savaşan ordumuz kahraman değil miydi? 250 bin şehit vererek geçilmez ilan ettiğimiz Boğazlarımızdan İttihat ve Terakkici mason paşalarımız sayesinde, İngiliz zırhlıları bando mızıka ile geçip İstanbul'u işgal etmediler mi? Aynı güçler kahraman ordumuzu tüm silahlarını teslim alıp terhis etmediler mi?  İstanbul'daki yasal hükümet ve onun emirlerine karşın, Samsun'dan yola çıkan Atatürk'e biat eden ordumuz kahraman değil miydi? Yine İstanbul hükümetine rağmen İngiliz ajanları, Kürt milisler ve  Ruslarla göğüs göğüse çarpışarak Misak-ı Milli'nin sınırlarını çizen değerli komutan Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Doğu Ordusu kahraman değil miydi?  Evet, kahraman ordumuz Atatürk'ten sonra iç hizmet kanunları gereği Cumhuriyet'i koruma ve kollama görevini 2 kez açık, 2 kez de örtülü olarak yerine getirmiştir. Bu olayların üzerinden yoruma açık yıllar geçmiştir. Kahraman ordumuz bu dört dönemde de kışlasından çıkmakta gösterdiği başarıyı, milli menfaatlerimizin milletimizden yana kullanılmasında da gösterebilseydi keşke. Yakın dönemde 27 Mayıs 1960 ihtilali sonrası yazışmalar, süresi dolduğu için açılan arşivlerden gün yüzüne çıktı. 28 Mayıs günü, subayının maaşı için ABD büyükelçiliği aracılığı ile ABD başkanından para isteyen zihniyet kahraman ordumuzdan çıkmadı mı ? Yine arşiv kayıtlarının açığa çıkardığı gibi, 12 Eylül günü ABD büyükelçisinin ABD başkanına çektiği  " bizim çocuklar darbe yaptı " mesajındaki bizim çocuklar, kahraman ordumuzun değerli komutanları değimliydiler? Emperyalist ve pagan örgütlerin emperyalistlerin 10 yıl boyunca sağ ve sol diye bölerek, MOSSAD, CIA ve KGB ile işbirliği yaparak uyuşturucu paraları ile silahlandırdıkları ve  birbirlerine kırdırdıkları vatansever Türk gençlerini, bir sağdan bir soldan diyerek sıra usulü ile darağacında sallandıran, 16 yaşındaki suçsuz çocuğu sahte belge ve şahitlerle yaşını büyülterek suçüstü mahkemesinden önce işkenceye, sonra darağacına gönderen zihniyet kahraman ordumuzun bağrında yeşermedi mi? O dönemde, Ziya Ül Hak ile birlikte yapılan aylık hatimli, mevlütlü  zikir toplantılarına ev sahipliği eden Çankaya, ne kadar laik kalabilmişti acaba? Yoksa Çankaya o dönemde kamusal alan değimliydi? Rabıta ve emperyalist Arap sermayesi ile radikal dinci unsurlar o dönemde Türkiye sınırları dahiline niçin sokuldu? Türk toplumunun apolitize edilmesi mazereti arkasına sığınarak, " soru soran değil, dua eden, namaz kılan gençler istiyoruz " diyenler kahraman ordumuzun mensupları değimliydiler? 12 Eylül'ün hemen ertesinde Yunanistan'ın NATO' ya dahil olması önündeki Türk vetosunu milletimize sormadan kaldıran insanlar kahraman ordumuzun değerli komutanları değil miydi? 28 Şubat'ta Sincan'da tankları yürütenler daha sonra, Soros'un Think Thank kuruluşlarında emperyalistlere, pagan örgütlere, dinler arası dialogcularla kucak kucağa çalışırken kahramanlık mı yapıyorlar? Keşke kahraman ordumuzun değerli komutanları, türban sorununa karşı gösterdikleri hassasiyeti, o dönemde bölücü başının asılmaması için direktif veren emperyalistlere karşı da gösterebilselerdi. Kamusal alanların korunmasında gösterdikleri başarıyı, bir avuç vatansever alt rütbeli subay ve savcının her şeye rağmen yürütmeye çalıştığı mavi akım ve beyaz enerji operasyonlarının sonuçlandırılması için de gösterebilseler, emir komuta zinciri altında bu operasyonların durdurulmasına izin vermeselerdi?

Eğer bulunduğumuz noktada doğru bir tespit yapmak zorundaysak herkesin eteğindeki taşı dökmesi gerekiyor. Ben nasıl 50 yıllık geçmişimdeki tüm hatalarımın öz eleştirisini yapıp  işe 0 noktasından başlamak istiyorsam, sizlerin de, tüm Türk milletinin de, en alttan en üste her Türk askerinin de  bu öz eleştiriyi yapması gerekiyor.  Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu genellemenin dışında tutulması için hiçbir haklı neden yoktur. Ülkemizin bu gün geldiği noktada, Atatürk'ün kendisine emanet ettiği bu aziz vatanı emperyalist ve pagan örgütlerin emellerine karşı korumakla yükümlü her Türk' ün ne kadar sorumluluğu varsa, her Türk askerinin de en az o kadar sorumluluğu vardır. Aziz vatanımızın her köşesinde, milletimizin her ferdi üzerinde 71 yıldır uygulanan emperyalist ve pagan örgüt işbirlikçilerinin saldırılardan, eğitim, sağlık, kültür, tarım, ekonomi v.b her sektörde olduğu kadar kahraman Türk ordusu da nasibini almıştır. Ve bugün, toplumumuzun her sektöründe görülen dejenerasyona ne yazık ki Türk Silahlı Kuvvetleri de dahildir.
Büyük Önder Atatürk, Bursa Nutkunda Türk gençliğine hitaben " Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır, demeyecektir. " derken, kahraman ordumuz için herhangi bir istisna tanımamıştır. Onun yapmadığını, bu gün onun adına yaparak Türk Silahlı Kuvvetlerine bir dokunulmazlık zırhı giydirmek, eleştiri ve değerlendirmelere  kapalı tutmak ne kadar Atatürkçü bir davranış olur acaba?

Evet, değerli vatansever Türk vatandaşları. Ay yıldızlı bayrak aşıkları. Gerçek Atatürk dostları. Gerçek Türk milliyetçileri. Sevgili Türk Milleti. Tüm anlatılanları, 71 yıldır hep birlikte yaşadık. Geldik bu güne. Şimdi buraya değin yazdıklarımızı okuyan arkadaşlarımızın çoğunun peki ne yapacağız diye sorduklarını işitir gibi oluyorum. Ancak ne yapacağımıza geçmeden önce ülkemizin gerçek durumunu ortaya koymamız gerekiyor. Bugün çare olarak tutunduğumuz dalların hep elimizde kalmasının gerçek nedeni de, doğru tespitlerin  yapılmadan ülke sorunlarına çözüm üretilmeye çalışılması değil mi?

Yurdum insanının çok büyük bir kısmı, (ki bunlara şehir insanları, sosyoekonomik ve kültürel olarak üst seviyelerde olan insanlar, öğrenciler, memurlar dahiller) 71 yıldır yaşadığımız senaryoya sadece birer seyirci olarak bakıyorlar. Oyunun tüm perdelerini seyretmişler, Ama birer seyirci olmaktan öte gitmemişler, hiçbir zaman. İnternette yayınlanan yazılar, kes kopyala yapıştır ve gönder mesajlar, forumlar, olan ya da olmayan guruplar, topluluklar, teşkilatlar, hiç biri sizleri ve bizleri kandırmasın. Şu anda öyle bir noktadayız ki, memleket elden gidiyor. Ülke federal bölünmenin eşiğine gelmiş, bölünme sonrası oluşacak yapının fiziki alt yapı yatırımları başlamış, yine bölünme sonrasının hukuki alt yapısı AB uyum yasaları başlığı altında hazırlanmış, Avrupa' da bölünme sonrasını gösteren haritalar satışa çıkmış, güneydoğuda bağımsız Kürdistan kurulmuş Türk halkına öğretilmeye çalışılıyor. Daha fazla evladınız ölmesin istiyorsanız bağımsız Kürdistan' ı tanıyıverin gitsin, ha bir de Kürdistan'ın bazı toprakları sizde kalmış, onları da alıverelim de bu işi bitirelim denmesine bir adım kalmış. Bir ülke daha nasıl bölünebilir sanıyorsunuz. Yarın gerçekten çok geç olabilir. Ben yaşım itibarı ile şanslıyım, çünkü gurur duyduğum Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ölebilme şansım var. Ancak yaşadığımız süreç sonunda çocuklarımın, torunlarımın bu şansı elde edebileceklerini sanmıyorum. Bu süreci durdurmak için ne yapılabilir. Söylemeliyim ki bu iş gerçekten büyük bir iş. Çok büyük sorumluluk isteyen bir iş. Öncelikle aşağıda yer alan Büyük Önderin Bursa Nutkunu yeniden okumamız gerekiyor.

Türk genci devrimlerin ve Cumhuriyetin, sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, " demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek " Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir." İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği ! Mustafa Kemal Atatürk, 5 Şubat 1933, BURSA

Sonra bir karar vermemiz gerekiyor, kendi kendimize. Kendimizi kandırmadan. Ben tek dünya ülkesinde, hamburger yiyerek dünya vatandaşı olmak istiyorum derseniz, Türklük, milliyet, vatan, din benim için önemli değil, ben yaşadığıma bakarım derseniz size söyleyecek bir lafım olamaz. Ancak ben tek bayrak altında, kendi kaynaklarımızı sadece kendimiz kullanarak, emperyalizmin ve pagan örgütlerin prangalarından kurtulmuş bir halde, bağımsız ve üniter bir ülkede özürce yaşamak, çocuklarımı, torunlarımı örfümle, töremle, dinimle bir Türk çocuğu olarak yetiştirmek istiyorum derseniz işimizin çok zor olduğunu söyleyebilirim. Öncelikle örgütlenmemiz gerekiyor. Bunu hemen yeni bir sivil toplum örgütü olarak yorumlamayın. Onlardan çok var ülkemizde. Hem de Soros' tan beslenerek yapıyorlar görevlerini. Zaten eğer gerçek bir sivil toplum örgütü kurmak isterseniz önünüze bir çok engeller çıkıveriyor. Bir deneyin isterseniz, biz bu vatanı kurtarmak ve korumak için bir sivil toplum örgütü kuracağız diyerek çıkın ortaya, bakın neler oluyor. Öyle ise ne yapmamız gerek. Atatürk bize çevrenize telgraflar yağdırmayın demiş, her halde günümüzde yaşasaydı, bu sözünü internette mesaj ve iletiler yağdırmayın diye düzeltirdi kendisi. O zaman ne yapmamız gerekli, toplumumuzu örgütlememiz için. Öncelikle bahçeye giren hırsızın rahatsız edilmemek için evin köpeğinin önüne attığı et misali, oyalanmamız için, gerçekleri görmememiz için önümüze atılan gerçek dışı söylemlere rağbet etmemeliyiz. Açıkçası, sağcılık, solculuk, çeşitli İST ve İZM takıları alan felsefi söylemlere rağbet etmemeliyiz. Geçmişte bulunduğumuz tüm politik safları terk etmeliyiz. Geçmişte kurtarıcı diye peşinden gittiğimiz yaşayan, yaşamayan tüm sahte liderleri terk etmeliyiz. Emperyalist ve pagan örgüt kökenli tüm ulusal ve uluslarası kurum ve kuruluşlara karşı çıkmalı, tavır koymalıyız. Tek vatan, tek ülke, tek millet, tek bayrak ve Atatürk olmalı bütün hedefimiz. Bunun dışındaki hiçbir söyleme ilgi duymamalıyız. Kuracağımız topluluğun tek hedefi sivil kadrolaşma olması gereklidir. Tüm vatanseverler tek tek birbirimizi tanımalıyız, tanıtmalıyız. Vatansever Türk vatandaşları olarak, korkak tavuklar gibi takma adlarla, sembollerle, sloganların arkasına sığınarak değil, kendi adımızla, yüzümüzle, yüreğimizle, ailemizle, işimizle, çoluk çocuğumuzla tanımalıyız birbirimizi. Korkmadan, çekinmeden, cesurca, Atatürk' e layık olduğumuzu ispatlarcasına; pagan örgüt mensupları, cemaatçiler, diyalogcular nasıl tanıyorlarsa bir birlerini, bizlerde tanımalıyız artık. Sivil toplumda kendi kadrolarımızı oluşturmalıyız. Toplum içerisindeki tüm toplumsal ilişkilerimizi kendi kadrolarımız arasında kurmalıyız. Bu birleşme en küçük toplum birimlerinden başlamalı. Ev, apartman, sokak, cadde, mahalle, köy, ilçe, şehir ve ülke olarak örgütlenmeli, bir birimize güvenecek kaç kişi isek bilmeli, tanımalıyız.Bu hedefe yönelik olarak, tek hedefi tek vatan, tek ülke, tek millet, tek bayrak ve Atatürk olan tüm vatanseverleri önümüzdeki birleşmeye temel teşkil etmek üzere tanışmaya davet ediyorum. Hedefimiz yeni bir sivil toplum örgütü kurmak değil, yeni bir sivil toplum birleşme modeli oluşturmaktır. Sizlerden isteğim ya da ricam il, ilçe, kasaba, köy ayrımı gözetmeksizin kendi tanıdığınız tüm vatanseverlere de bu yazıyı göndererek, ulaşabileceğimiz en fazla sayıda vatansevere ulaşabilmek.

Evet dostlar. Bu gün geldiğimiz noktada tüm Türk toplumu olarak bizler gibi sizler de bu özeleştirileri yapmaya hazır mısınız ?  Eğer amacımız gerçekten emperyalist ve pagan örgüt işbirlikçilerine karşı ikinci bir mücadele başlatmak istiyorsak başarının yolu, utanma, gurur, kibir, v.b duyguları  bir yana bırakıp ve eski defterleri kapatıp samimi olarak özeleştiri yapabilmekten geçiyor. Unutmayın yapacağımız öz eleştiriler bizi alçaltmaz, aksine yüceltir. Üstelik Türk toplumu olarak öylesine bir noktadayız ki, hiç birimizin bir diğerimize karşı söyleyebilecek bir sözü yok. Fert, gurup, sektör, sivil, asker hepimiz hatalıyız, hepimiz kusurluyuz, hepimiz eksikliyiz,. Bu ülke bu hale bir günde ve kendiliğinden gelmedi. Bu taşı buraya hep birlikte biz ittik. O halde hep birlikte çıkarmak da bizim görevimiz. Hazır mısınız? Hadi o zaman ….

 

 

http://www.tekturk.org/content/view/1446/150/

 

Hiç yorum yok: