Sevgili dost Faruk Bildirici'nin Mesut Yılmaz'ın hayatını kaleme aldığı "Hanedan'ın Son Prensi" kitabını tanıtırken, Yılmaz Ailesi'nin gelinlerine dikkat çekmiştim. (bakınız Uğur İpekçi Habertürk sitesi arşivi), Mesut Yılmaz'ın babaannesi Kırım'lıydı.
Tesadüf: Yine bir aile öyküsünde, yine bir Kırım hikayesiyle karşılaştım.Ve yine "karışık bir soyadı" hikayesiyle. (Biliyorsunuz; Mesut Yılmaz'ın babası "Yılmaz", amcası ise "Akçal" soyadını almıştı.)
Tıpkı Yılmaz Ailesi gibi kafamda onlarca soru oluşturan bu aileyi de sizlere tanıtmak istiyorum. Adı:İslam'dı.
Çocuklarının biyorafisinden anlıyoruz ki, 20. yüzyılın başında Kırım'dan Türkiye'ye göçediyor.
Kırklareli'nin Kara Mehmet Köyü'nde Numanzadeler'in kızı Şakire ile evleniyor. 1911 yılında oğlu Asım dünyaya geliyor. Aile sonra tekrar Kırım'a dönüyor. İkinci çocukları Sabri 1920 yılında Kırım'da doğuyor.
Sürgüne gönderilenlerin dışında kalan Hazar Yahudileri bir süre sonra kendileri için daha emin olarak gördükleri Kırım'a göçettiler. Kırım'da bu şekilde ortaya çıkan yeni cemaatin içinde Hazar asıllılar, Kıpçaklar, Kalizler vb. boylardan insanlar vardı. Ortaya çıkan bu yeni cemaat, karma bir cemaat olduğundan Hazar veya Kıpçak adı ile değil de bağlı bulundukları mezhep ismiyle anılmaya başlandılar.
Bilindiği üzere Hazarların kabul etmiş olduğu Yahudi mezhebinin adı Karaim idi. Dolayısı ile yeni ortaya çıkan bu topluluk, Karaim cemaati olarak anılmaya başlandı. Hazar lehçesi yerine Kıpçak lehçesi ile konuşuyorlardı. Fakat konuşulan dil tam bir Kıpçakça değildi,Hazarca kelimelerin de içinde bulunduğu, ama Kıpçakçanın hakim olduğu farklı bir Kıpçak lehçesi ki, buna dilciler Karaim Türkçesi ismini vermektedirler.
İslam Bey, Kırım'dan Kırklaeli'ne geliyor. Sonra tekrar Kırım'a dönüyor. Neden döndüğü konusunda da ne yazık ki bilgimiz yok; ancak tarihsel sürece bakarak tahmin edebiliriz:
Elimizdeki tek bilgi; 26 Aralık 1912 tarihinde, Kırım'a bağımsızlık yolunun açan bir gelişmenin olması. Bu tarihte, Kırım Halk Cumhuriyeti'nin ilan edildi.
İslam Beyin ülkesinin bağımsızlık kazanmasıyla birlikte topraklarına döndüğünü düşünmemiz güçlü bir ihtimal.
Ancak. Kırım 1920'de Bolşevikler'in eline geçti. 1921'de Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Sovyet Birliği'ne katılma kararı verdi.
"Yahudi Tarihi" yazarı Yusuf Besalel, sosyalist devrimin ilk yıllarında Yahudi talebelerinin kendi dillerinde eğitim gördüğünü, Stalin döneminde ise Yahudilere baskıların arttığını yazmaktadır.
Ne tesadüftür ki o yıllarda İslam Bey Tekrar Türkiye'ye dönme kararını aldı.
Eşi Şakire, üç oğlu, Asım, Sabri ve ailenin en küçüğü -ve genç yaşta vefat eden- Hakkı. Ile birlikte, 1929 Ağustosunda İstanbul'a geldi. 21 Haziran 1934 tarihinde soyadı kanunu çıktığında, İslam Bey "Berksan" soyadını aldı. Ancak gelin görün ki, iki oğlu Asım ve Sabri nedense 1953 yılında "Berksan" soyadını bırakıp, soyadlarını "Ülker" olarak değiştirdiler.
(Mini not: Sabatayistler (Yahudi dönmeler) arasında Berksan soyadlı çok kişi var.)
Ve yine ne gariptir ki, Asım Ülker'in iki oğlu Selçuk ve Ömer Faruk "Berksan" soyadında ısrarlıdırlar ve soyadlarını bırakmazlar! Bu ailede bir "isim sorunu" vardır! İslam Beyin gerçek adından kuşku duymaktayım.
Baba İslam Berksan vefat edince ailenin bütün yükü Asım'ın omuzuna bindi. Sabri'nin okulunun bitimiyle birlikte iki kardeş 1944 yılında Ülker'i kurdular. Türkiye'de radyoya ilk reklamı veren kurum Ülker'dir. 1950'lili yıllarda, Türkiye'nin haberleri, hükümet bildirilerini merakla beklediği saat 19.00 ajansının hemen önünde Ülker reklamı yayınlanırdı: 'Önce güneş, hava su. Sonra bol gıda gelir, akşama babacığım unutma Ülker getir...'.
Ne diyelim, ticaret Ülker kardeşlerin "genlerinde" var!
Yıl 1960. Ülkede döviz sıkıntısı had safhada, hatta döviz yok. Askerler, Ülker'e 250 bin dolar döviz tahsis ediyor. Ülker Kardeşler, bu dövizlerle 2 makine alıyor ve fabrikaları kurmaya başlıyor.
12 Eylül 1980. Ülker, 24 Ocak kararlarıyla, ihracaata (Libya ve Kuveyt) yöneliyor; aldığı vergi iadeleriyle büyüyor.
Son 28 Şubat "laik darbe" de, Ülker önce "yasaklı şirketler" arasında gösteriliyor, sonra hemen affediliyor. Bu arada şirket talep patlaması yaşıyor!
Asım ve Sabri Ülker kardeşlerin adı, şirketlerinden önce, soğuk savaş döneminde anti-komünizmin „kaleleri" Aydınlar Ocağı, İlim Yayma Cemiyeti gibi kuruluşlara yaptığı maddi yardımlarla duyuldu.
Asım Ülker çocuklarıyla birlikte "Kardeşler Şirketler Topluluğu"nu kurdu. Ancak -vardır mutlaka bir hikmeti -grup adını 1990 yılında "Kar Şirketler Tupluluğu" olarak değiştirdi.. Ailenin bu ad altında 23'ü yurt içinde 8'i yurt dışında olmak üzere 31 şirketi ile 1 vakfı vardı.
Soyadlarını değiştirmeyen Selçuk ve Ömer Faruk Berksan Kardeşler, bu şirketleri adına ve şirketlerini de birbirlerine kefil yaparak, bir çok bankadan kredi aldılar. Ödeyemediler. Benzerlerini yüzlerce kez gördüğümüz bir oyunu bu kez onlar „sahneye" koydular.
„İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri, Faisal Finans Kurumu'nun el değiştirerek ''Family Finans'' adını almasının ardından, bu kurumun faaliyetlerini mercek altına aldı. Müfettişlerin, Family Finans Kurumu Başkanı Sabri Ülker'in de aralarında bulunduğu 34 yönetim kurulu üyesi hakkında, ''cürüm işlemek için teşekkül oluşturma, dolandırıcılık, Bankalar Kanunu'na muhalefet etme ve sahtecilik'' suçlamasında bulundukları 20 Şubat 2002 tarihli raporu dikkate alan Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı, Ülker Gıda'nın sahibi Sabri Ülker ile oğlu Murat'ın da aralarında bulunduğu Family Finans Kurumu'nun yönetim kurulu üyeleri hakkında soruşturma başlattı."
Spordan (Ülkerspor), staretejik araştırma merkezi (ASAM); din araştırmalarından (Diyanet Araştırma Merkezi), vakıflara, derneklere vb. maddi yardımı esirgemeyen Ülker Grubu, son yıllarda en büyük desteği AKP'ye verdiği biliniyor. Eh, bu kadar desteğin bir karşılığı da olmalı, değil mi? Oldu da: Sabri Ülker, bugünlerde Yapı Kredi Bankası'na taliptir. Aracı ise AKP Hükümeti'dir! Hayırlı olsun diyelim mi?